Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, genç yaşta da görülebilen inmeye ilişkin yaptığı açıklamada, felç olarak da tanıdık inmenin, damar tıkanıklığı (iskemi) veya kanama (hemoraji) sonucu ortaya çıkabildiğini belirtti.
Doç. Dr. Özcan, inmenin, beyni besleyen damarlardan birinin kan akımının azalması ya da kesintiye uğramasıyla ilişkili olduğunu ifade ederek, “Beyin dokusunda hasar oluşması sonucu beyin fonksiyonlarında aniden gelişen kısmi kayıplarla karakterize bir tablodur. Beyinde gerçekleşen hasarın yerine ve şiddetine emrindeki olarak her hastada çeşitlilik bildiren belirtilere niçin olur. Bayılma, kusma, baş ağrısı, kol ve bacaklarda güçsüzlük, görme kaybı, tavır bozukluğu gibi belirtiler inmenin (felç) habercisi olabilir. asgari birini yaşıyorsanız vakit kaybetmeden hekime başvurun. Erken müdahale hem hayat kurtarır ayrıca de tedavi başarısını arttırır.” değerlendirmesinde bulundu.
İnme bulgularının bir takım hastalarda fazla hafif ortaya çıkabileceği gibi ciddi sonuçlara da yol açabileceğini aktaran Özcan, en sık görülen erken dönem belirtilerinin ani artan bilinç kaybı ya da bayılma, kusma, nedensiz büyüyen ani ve şiddetli baş ağrısı, hitabe ve anlayış bozukluğu, kol ve bacaklarda dayanıksızlık, duyu ve denge bozukluğu, çift görme, görme kaybı, ağız köşesinde çekilme, idrar ve gaita kaçırma olduğunu bildirdi.
Doç. Dr. Özcan, inme gelişiminde yaşın önemli bir tehlike faktörü olduğuna göze çarpan ederek, şunları kaydetti:
“Yaş ilerledikçe inme görülme olasılığı artar. bununla beraber inme, genç erişkinlerde de görülebiliyor. Genç yaşta inme geçiren hastalarda, altta yatan çoğu neden olabilir. Bunlara misal olarak beyne pıhtı atması, fistül ve anevrizma gibi damardaki yapı bozuklukların kanamaya yol açması, kalpte ritim bozuklukları, orak hücresel anemi, doğum denetleme hapları kullanımı ya da doğum sonrası erken dönemlerde olduğu gibi pıhtılaşmaya yatkınlık olması, lupus ve Behçet hastalığı gibi damarı tutan çoğu romatolojik ve immünolojik hastalıklar, bazı ilaçlar ve kanın pıhtılaşmasına aşinalık sağlayan farklı alanlara yönlendirilmiş enzim eksiklikleri sayılabilir. Dolayısıyla, genç yaşta inme geçiren hastalar enine boyuna incelenmeli, altta yatan niçin ortaya çıkarılarak zorunlu tedbirler alınmalı ve tedaviler yapılmalı.”
Geçici inmenin, yaklaşmakta olan bir inmenin habercisi olabileceğini belirten Özcan, “Geçici inmede beyinde sinir sistemine ait bulgular oluşturacak kadar yeterli bir süreyi kapsayan beyin iskemisi dediğimiz kanlama azlığı olur. Fakat bu iskemik koşul kısa süreli ve beyin dokusunda kalıcı bir hasara neden olmaz. Şikayetler bir anda başlar genel olarak birkaç saniye ya da dakika sürer. 24 saat içinde bütün belirtiler sinir sisteminde hiçbir kayba neden olmadan kaybolur. Genelde damarlardaki plaklardan kopan minik pıhtılar nedeniyle oluşur. başkaca tansiyondaki dalgalanmalar da niçin olabilir.” değerlendirmelerinde bulundu.
Özcan, inme tedavisine vakit kaybedilmeden, inmenin tipine ve hastanın kliniğine yönelik olarak başlanması yaşamsal siklet taşıdığını ifade ederek, “İskemik inme tedavisinde hastaneye birincil saatlerde başvuran hastalara toplardamar aracılığıyla pıhtı eritici ilaçlar verilebilmekte ya da tıkanan damardaki pıhtı girişimsel yöntemlerle çıkarılabilmekte. Böylece kan akımı yeniden sağlanarak hasarın kalıcı ışık halkası gelmesi veya hasarlı alanın büyümesi engellenir.” ifadelerini kullandı.
Beyin kanaması olan hastalarda da hastanın durumuna kadar ve nedene yönelik olarak sıkı peşine düşüp takip, medikal tedavi, anjiyografik girişimler veya cerrahi tedavilerin gerekebileceğini aktaran Özcan, inme geçiren hastalarda tekrarların önlenmesi amacıyla kan basıncı, kolesterol ve kan şekerinin teftiş aşağı tutulması, sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme ve ahenkli egzersizin mutlaka benimsenmesi, doktor göre kullanılması önerilen ilaçların uyumlu olarak kullanılması gerektiğini belirtti.
Özcan, hastanın genel durumu rehabilitasyona elverişli ayla geldiğinde başlanmasının önemine değinerek, şunları kaydetti:
“Asap sisteminde kalıcı bozukluk veya kayıp çoğalan hastalarda inme rehabilitasyonu çare sürecinin fazla manâlı ve vazgeçilmez bir parçası. Hastanın yürüyememe, el ve kolunu kullanamama, yutamama, konuşamama veya idrar kaçırma gibi birçok bozulmuş olan fonksiyonlarını tekrar kazanması, gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi ve kişiyi mümkün olan en üstteki seviyede bağımsız kılmak amaçlanır. Yapılan egzersizler beyine sinyal göndererek, kuvvetsiz gövde bölgelerinde yeni hareket oluşmasını tetikliyor. İyi bir rehabilitasyon süreci geçiren hastaların çoğunun yürüme yeteneği kazanabildiğini ve kişisel bakım aktivitelerinde egemen duruma gelebildiğini söyleyebiliriz.”